Hayatta deli gibi bişiler kazanma hırsı olan insanları anlamıyorum. Sanırım uzun bir süre daha da anlayamayacağım. Şimdi şöyle ki yaşadığımız -terminoloji de hayat diye adlandırılan- süreç başlı başına kaybetme sürecidir. Bir Schöpenhauer bi Nietzsche edebiyatı değil cidden mantıklı bakıldığında gayet net görülebilen bişi. Çünkü elimizdeki herşeyi kaybetmekle yükümlüyüz genel resme bakıldığında. Mal, mülk, sevdicek, mutluluk, üzüntü, hüzün, mutsuzluk niteliği farketmeksizin kaybediyoruz. Çünkü bizim kazanmak diye adlandırdığımız eylem aslında sonunda bir şekilde kaybedeceğimiz nesnelerin kimselerin verdiği mutluluk hissidir ki bu hissiyat kişinin tamamen kendi yüklediği anlamlarla ilgili tamamen öznel harekettir. Yani aslında bizim kazanmak diye tabir ettiğimiz şey bir süre iyi hissetme sekansından fazlası değil. Bu gerçeklerin ışığında gerizekalı insanoğlunun kazanma hırsı çok basit yüklenen anlamları basitleştirme seansıyla bertaraf edilebilecek saçma bir histir diyebiliriz. Bu yüzden ki benim algılarımda bu mutluluk hissini kontrol edebilme olanağı veren bu gerçek, cümle insanoğlunun ebesinin hörekesi gezegeninde su bulunmuşvari sevinçlerine kapak olacak boyutlarda faidelidir insan hayatında.
Dolaylı yoldan eldeki kısıtlı parçalardan lego yapımına benzeyen bu sikindirik hayatlarımızda, söylenmiş envayi çeşit yalanı görmezden gelmek, onca acıyı sineye çekmek, türlü insan çeşidine "sen de haklısın bi yerde" demek büyümüş bünyelerimizin o küçük kazanma hazlarına ödediği bedeller olarak görmek yardımcı olur mu bilemem ama şunu söyleyebilirim ki dünyevi adaletin tecelli mekanizması şuursuz bünyelerimizi şaşırtmayı seviyor.
İyi geceler canlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder